“Bir insanın kedisi
olmaz, ancak bir kedinin insanı olur” kuralına uyarak, bir zamanlar
Cimcoz adlı kedinin insanı olduğumu söyleyebilirim. Cimcoz, sitenizde
yayımlanan “Kedi Hırsızı” adlı hikayedeki sarı-tekir kedi… “Nasıl Bir
Kedi Düşmanıyım” başlıklı yazıyı yazarken tam da hikayede tasvir
edildiğim ruh hali içinde; bir kediyle birlikte yaşamanın anlamı üzerine
derin bir tefekkür halindeydim. O günlerde, A. Chalmers’ın “Bilim
Dedikleri” adlı eseri çevrilip yayımlanmıştı. Hüsamettin Arslan’ın
çevirisine, değerli felsefeci Ahmet İnam “Nasıl Bir Bilim Düşmanıyım”
adlı bir üst metin yazmıştı. Hikayede anlatıldığı hal içinde, yaşadığım
hadisenin etkisiyle Ahmet İnam’ın bilim eleştirisi’ne bir nazire olarsak
aşağıdaki metin çıktı ve “Türk Diplomatik” dergisinde yayımlandı
(Sayı:9, 1995).
Bu metne Orhan
Veli’nin şiirini ilave ettim.
Kediseverlere, bir
kedi düşmanından(!) selamlar…
“Uyuşamayız
sevgilim, yollarımız ayrı;
Sen,ciğercinin
kedisi ben, sokak kedisi.
Senin yiyeceğin
kalaylı kapta
Benim ki, aslan
ağzında.
Sen, aşk rüyası
görürsün ben, kemik.
Ama seninki de
kolay değil, kardeşim;
Kolay değil
hani,
Böyle kuyruk
sallamak
Tanrının günü.”
Orhan Veli
Kadim Uruk kentinde
tablet katibi olan Nakan Zaryop, kendinden bu mesleği öğrendiği hocası
Üsthatahhmett’in, “İlim Dedikleri” adlı tabletin çevirisi için yazdığı
önsözden ilhamla şu ifadeleri çivi yazısıyla tablete kazıdı.
“'Kedi Kedi
Dedikleri' adlı kitabın tercümesine bir önsöz yazmakla ve çevirmen Siyami Tekir’in sırf adından dolayı, bir takım şüpheler taşıyor olmakla
beraber, 'kedi' anlayışımız konusunda ayrıntılarda anlaşamasak da, bazı
ortaklıkları paylaştığım için mutluyum.”
Başlığa bakıp
da hemen bir kedi düşmanı olduğum yargısına varılmasın. Ben kediye
değil, kedinin her türlü tek boyutlu yorumuna karşıyım.
Hattızatında
kedilerle aram hoş değildir. Küçük bir yavru iken alıp evinize
getirirsiniz, beslersiniz, büyütürsünüz ama yaptığınız bütün iyilikleri
inkar eder. Biraz canını yakacak olursanız, pençelerini çıkartır,
elinizi yüzünüzü tırmalar. Yalnız bununla kalsa iyi; eş-dostu kefil
kılıp taksitle aldığınız koltuk takımlarınızın, kanepelerinizin
perdelerinizin ve halılarınızın güçlü tırnaklarıyla canına okur. Evde
çiçek saksısı, tabak, çanak, biblo, küllük velhasıl ne kadar hassas ve
narin ev eşyası varsa kırıp döker. Önüne koyduğunuz her yemeği beğenmez.
İlle de mönüde ciğer olsun, balık olsun ister. Tavşan etli, balıklı özel
soslu pahalı ithal mamalara bile burun kıvırır, aşınızdan kuru ekmeği
aşırır. Onun için boşuna söylememişler. “Besle kediyi, tırmalasın
yüzünü!” Bununla beraber, kedinin nankör bir hayvan olduğu fikrine
katılmıyorum. Aslında kedi ile ilgili seçimimiz kendimizle ilgili
seçimimizdir. Özgür ruhlu bu mahluk, insan düzenine uymaz, sizi kendi
düzenine uydurmak ister. Yani demem o ki, evinde kedi besleyerek
gündelik hayatın stresini atmaya çalışan vatandaş, kediyi “kendiliği”
içinde görmeyip ona bir form vermeye çalışırsa, bir yerini çızdırır.
Kediler
hakkında yaygın bir kanaat var: Denilir ki, “Kediler fare yakalamak
içindir!” Son zamanlarda kedinin farklı yorumlarının şimdiye kadar
verilmiş bu tek boyutlu sloganı sarsması ve sırf bu nedenle kedinin
“faresiz bir dünya”nın biricik aracı olarak ele alınıp işlenmesinin
eleştiriye tabi tutulması kadar doğal bir şey olamaz.
Denilmekte ki
kedi, gerçek mutluluk kaynağı, tek yol gösterici, hakiki mürşit,
ilerlemenin temel dinamosunu sağlayan biricik güçtür. Bu yanılgı,
tarihin ve tarihsel sürecin yanlış okunmasından kaynaklanır. Aslında
farelerin asırlarca tehdit olarak algılanmasında etkin olan veba mikrobu
böyle bir yanlı algılamanın kaynağıdır. Veba ile savaşmanın biricik
yolu, bu mikrobu taşıyan “fareye karşı kedi” değil, hastalığa yol açan
virüsün yok edilmesidir. Sadece kedili bir dünyada bu tehdit ortadan
kalksaydı, tarih kedi egemen toplumlarda veba vakaları kaydetmezdi. Kedi
egemen toplumlarda vebanın ortadan kalkacağı iddiasına fareler bile
güler.
Ben kedinin bu
türden, böylesine tek boyutlu ve yanlış yorumuna karşıyım. Bunun için
kedi bağnazlığı yapanlar karşısında nasıl bir kedi düşmanı olduğumu
belirtmek istiyorum. Benim kedi düşmanlığımı fare dostluğu olarak
algılayabilecek bütün düz kafalı hödükleri seven birisi olarak –ki
hayatı onlardan öğrendim- kedilerin miyavlamalarına yüksek bir anlam
atfedilmesini doğru bulmuyorum. Bu miyavlama birikimi, bizim insanî
dünyamıza bir şey katmaz, olsa olsa günümüz kedi maması teknolojisi
zeminin muharrik gücünü oluşturur. Her ne kadar Jerry, Miki,
Hızlı Gonzales gibi kahramanlarla aramızda muhabbete dayalı dostluklar
oluşmuş olsa da, bu benim bir fare dostu olduğum anlamına da
gelmemelidir. Ben, kedinin tek boyutlu yorumuna belirttiğim nedenlerden
dolayı karşı olan birisiyim.
Bu hayvanın
özellikle mart ayı miyavlamalarından gına getiren birisi olarak derim
ki; farelerin insanlık için büyük bir tehdit oluşturduğundan bahisle,
“kedilerin zorunluluğu” ve “fareye karşı kedi” sloganının
yaygınlaştırılması ve farelere karşı etkin bir mücadele ve önlem konusu
olarak algılanması, ancak geçen yüzyılın modernleşme projesinden
artakalan kedi anlayışının çocuksu sonucudur.
Kedi artık
günümüzde mutlak bir güç olarak ele alınmamalı, ya da fare
yakalamasından dolayı, faresiz bir dünyanın mutlu bir dünya olacağı
önkoşuluyla, mutluluğu sağlayan bir araç olarak düşünülmemeli. Yalnızca
kedinin kendisi, tarihsel, sosyal ve psikolojik bu denli çeşitlilik
ortamı içerisinde bir eleştiriye tabi tutulmalıdır. Bu nedenle “Hayatta
en hakiki fare yakalayıcısı kedidir” türünden bir yargının
geçerliliğini, Racumin adlı fare zehri ve çeşitli fare kapanlarının
geliştirildiği bir ortamda açıkçası garipsiyorum. Bununla beraber,
eleştirilerimin odak noktası, daha ziyade, tek bir kedi türünü
mutlaklaştırılıp, bir kedi bağnazlığı ile diğer bütün kedi türlerinin
ortadan kaldırılmasına ilişkin çaba üzerine yoğunlaşmaktadır:
Eğer bütün kedi
türleri, evrende kendi çeşitliliği içerisinde varolmaya devam etmiş
olsaydı, eleştirilerim bu denli köktenci olmazdı.
Neden kedi
cinsi içerisinde Van, İran, Ankara ve Siyam gibi türler tek bir türe
indirgenmek istenmekte, “asil” kategorisindeki denilen kediler dışında
kalan bütün diğer üçüncü kategori kedileri –ikinciler, melezler oluyor!-
üzerinde seçkinci bir konumda yükselmekte ve Anglo-Sakson kediler, diğer
kedi türleri üzerinde bir tahakküm kurmaktadır. Hem kedinin asaletinden
bahsetmek nasıl mümkün olabiliyor? Kedinin asili olur mu? Asil kedi olur
mu? Kedilerden Kont, Kontes, Baron ya da Barones olur mu? Hangi İngiliz
Kraliçesi bir kediye ‘sir’ ünvanı vermiştir? Hangi Fransız kedi, ‘Legion
dö Honourre’ unvanı kazanmıştır? Her asil kedi, tarihsel olarak bir
melez kedi değil midir? Nedir bu kedi ırkçılığı? Irk üretme çılgınlığı?
Nedir bu kedileri kendi içinde genetik özelliklerine göre tasnif etmek
ve asil türlerin dışındakilere Afrikalı muamelesi yapmak? Nedir ha!
Nedir?
Bütün bu
olgular, yansız olmaya çalışan bir kedin anlayışının pratiğe
aktarıldığında nasıl bir sosyo-politik çarpıklığa yol açtığına işaret
eder. Üçüncü kategori kedileri sokaklarda sürünürken, birinci kategori
kedilerin, şöminelerin başına kurulup mırıl mırıl yalanıyor olmalarını
hangi yansızlık ve tarafsızlık ölçütleri ile bağdaştırabilirsiniz?
Birinci kategori kedilerinin canı can da, öbürlerinin patlıcan mı?
İşte ben
kedinin bu türden bir yorumuna da karşıyım. İşte bu yüzden ve böyle bir
kedi düşmanıyım. Böylece aynı zamanda evrensel kedi haklarını savunmakta
ve aslında bu manada bir kedi düşmanı değil, bir kedi dostu olmaktayım.
Aynı zamanda da bir kedi düşmanı (ya da dostu) olduğum konusundaki
tutumumu ortaya sermekteyim.
Evet, bir kedi
dostuyum ben. “Haydaa! Şimdi bu da nereden çıktı?” demeyin. Konu
hakkında yazdığım makaleleri ve kitaplarımı lütfedip okursanız,
göreceksiniz ki, ben kedilere değil, onları daracık evlere hapsedip,
çişlerini klozetlere ve banyo deliklerine veya el içi kadarcık kum
havuzlarına yaptıran bir anlayışa karşı olan ve bana kedi düşmanı
dedirten bütün tehlikeleri göğüsleyerek ve kediyi kendi içerisinde
eleştiriye tabi tutan birisi olarak,bir kedi dostuyum ben. Tekelci her
türlü kedi yorumuna karşıyım.
Denilmekte ki,
kedi düşmanlığı hat safhaya ulaştı. Bir takım dil bilen adamlar, Batıdan
kedinin değerini küçülten bir takım kitapları fütursuzca dilimize
çeviriyorlar. Oysa farelere karşı etkin bir mücadele için kediler
şarttır. Bu adamlar ise (içlerinden biri de benim) sürgit kedi
düşmanlığı körüklüyorlar. Yani çok ayıp bir şey mi yapıyoruz? Yoksa siz
de kedinin bu türden bir yorumuna mı katılıyorsunuz?
Kedileri
sevebilir veya nefret edebilirsiniz. Ama ona onun kedi oluşu dışında bir
takım üstün güçler yüklemenin ve bir kedi idealizasyonu yapmanın da
anlamı yoktur. Ve benim söylediklerimi düz anlayanlara sözüm o ki, kedi
sadece kedidir.